Gazze’deki çatışmalar ve sivil kayıplar, uluslararası dayanışma çağrılarına neden oluyor. Bu bağlamda, bir foto muhabirinin trajik hikayesi, sadece bir bireyin yaşamını değil, bir coğrafyanın acı gerçeklerini de gözler önüne seriyor. "Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun" diyen 27 yaşındaki Fatma, Gazze'nin ölümcül görüntülerine tanıklık etti. O, kamerayı sadece bir araç değil, halkının sesini duyurmanın aracı olarak gördü. Fatma'nın geride bıraktığı fotoğraflar, savaşın kahrını ve insanların umudunu anlatan güçlü tanıklıklardır.
Fatma, çocukluğundan beri fotoğrafçılığa merak sarf eden bir genç kızdı. Bir gün, dünyada olan biteni gözler önüne sermek istediğini ve bunun için en güçlü aracın fotoğraf olduğunu fark etti. Gazze'de sıkça karşılaşılan savaş ve çatışma manzaralarını belgelemek, onun için bir görev haline geldi. Editörlük yaptığı gazetenin de desteğiyle, Fatma, insanların acılarını, sevinçlerini ve hayatta kalma mücadelesini ölümsüzleştirdi. Mesleğine olan bağlılığı ve cesaretiyle, yalnızca bir foto muhabiri olarak değil, aynı zamanda coğrafyasının hafızası olarak da yer edindi.
Fatma'nın çektiği fotoğraflar, mekanın ruhunu yansıtan anları ve insanların gözlerindeki umudu, korkuyu ve çaresizliği bir araya getiriyordu. Tüm bu duygusal yük, onun fotoğraflarında büyük bir derinlik kazanıyordu. Birçok fotoğrafında yer alan çocuklar, okulları ve evleri için savaşmak zorunda kalan aileler, savaşın getirdiği yıkımın en çarpıcı örneklerini sunuyordu. Gazze’de sürekleyen çatışmalarda, Fatma’nın fotoğrafları yalnızca görsel belgeler olmaktan öteye geçerek, izleyenlere bir duygu seli yaşatıyordu.
Fatma'nın bir fotoğrafı, gözlerindeki umut ışığını kaybeden bir çocuğun bakışını içeriyordu. O anı ölümsüzleştirirken, izleyicilerinin kalplerine dokunmayı başardı. Yalnızca bir kare değil, aynı zamanda bir çağrı niteliğindeydi. "Görmek istemediğiniz bu manzara, burada yaşıyor ve her gün çocuklar bunun bedelini ödüyor" der gibiydi. Bu düzlemde fotoğrafçılığı, sadece bir sanat biçimi değil, bir yaşam hakkı mücadelesi olarak değerlendirmek mümkündü.
Fatma’nın yaşamı, fakat onun sonu, Gazze’nin trajik hikâyesine yeni bir sayfa açtı. Savaşın ve çatışmaların ortasında kalan bir birey olarak, onun cinayeti sadece bir sayıdan çok daha fazlasıdır. Onun ardında bıraktığı fotoğraflar, sadece savaşın yüzünü değil, aynı zamanda insanlığın karanlık yanlarını da gözler önüne seriyor. Fatma’nın cesareti ve azmi, pek çok insana ilham vermeye devam ediyor.
Böylece Fatma'nın hikayesi, sadece bir foto muhabirinin yaşam öyküsü değil, aynı zamanda Gazze'nin duygusal bir belgesidir. "Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun" sözü, onun savaşın dehşetini ve insanların yaşadığı zorlukları gözler önüne seren bir inanç ve direnişin ifadesi haline geldi. Şimdiye dek çektiği fotoğraflarında dokuduğu hikâyelerin, onun hatırası ve mücadelesi olarak yaşayacağını söyleyebiliriz. Gazze'de bulunan o lanetli savaşın açtığı derin yaralara da ışık tutan Fatma'nın belleklerde yaşayacağına hiç kuşku yok.
Fatma'nın hikâyesi, dünya genelinde gazetecilik, insan hakları, ve özgürlük mücadelesinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Bu bağlamda, geride bıraktığı iz ve izlerini sürdürmek için, onun yürekten ortaya koyduğu mücadeleyi unutmamak ve onurlandırmak hepimizin görevidir. Fatma'nın hatırasına sahip çıkmak, sadece onun için değil; savaşın ve çatışmanın pençesinde olan tüm masum insanlar için anılarını yaşatmaya devam etmek anlamına gelmektedir. Kalemi ve kameraları ile gerçekleri belgeleyen, yaşam mücadelesini anlatan tüm gazetecilerin de bu minvalde desteklenmesi gerekmektedir.